Akademik-Us İlahiyat Araştırmaları Dergisi
https://hdl.handle.net/11494/1630
2024-03-29T12:10:44Z1835 tarihli nüfus defterine göre livane sancağı Berta ve Sinkot Nahiyeleri’nde sosyal hayat
https://hdl.handle.net/11494/3857
1835 tarihli nüfus defterine göre livane sancağı Berta ve Sinkot Nahiyeleri’nde sosyal hayat
Gümüş, Nebi; Usta, Veysel
1835 yılında düzenlenmiş olan Çıldır Eyaleti Livane Sancağı Berta ve Sinkot Nahiyeleri Nüfus
Defteri, Artvin tarihi için önemli bir kaynaktır. Kaynaktan yola çıkılarak bölge ile ilgili dikkate değer sosyal
tarih bulgularına ulaşılabilir. Askeri potansiyeli tespit amacıyla sadece erkek nüfusun kaydedildiği
defterde kişilerin yaşları, fiziksel özellikleri ve engellilik durumları not edilmiştir. Defterde en çok
tekrarlanan isimler Ahmed, Hüseyin, Ali, Osman, Mustafa ve Süleyman’dır. Yine defterde bazı kimselerin
sülalelerinin isimleri de kaydedilmiştir. Nüfus kayıt döneminde ticaret, eğitim, iş veya başka amaçlarla
İstanbul, Trabzon, Bağdat, Mısır, Kars, Batum ve başka yerlere gitmiş olanların olduğu görülmektedir.
Buna mukabil çoğunlukla yakın bölgelerden olmak üzere çalışmak için veya başka sebeplerle köylere
gelenler de vardır. Defterdeki 1835-1839 dönemi doğum ve ölüm kayıtlarından hareketle nüfus artışının %
8.69 olduğu tespit edilmektedir. Kayıtlarda mahalli yöneticiler, muhtarlar, imamlar ve bazı meslekleri icra
edenlerle ilgili bilgiler de yer almaktadır. Ayrıca kayıtlardan engellilerin oranının % 1.06 olduğu ve en fazla
engellinin Berta Köyü’nde bulunduğu tespit edilmektedir.
2021-01-01T00:00:00ZTa’zir cezası olarak verilen celdenin miktarı ile ilgili tartışmalar
https://hdl.handle.net/11494/3856
Ta’zir cezası olarak verilen celdenin miktarı ile ilgili tartışmalar
Aykul, Abdulmuid
Had, kısas ve ta’zir şeklinde tasnif edilen İslam ceza hukuku ilk ikisinin sınırlı olması ve cezalarının
Şâri´ tarafından belirlenmesi sebebiyle fürû fıkhın ukûbât konularının kâhir ekseriyetini oluştururken, ta’zir
çoğunlukla had cezaları içerisinde bir “bâb” veya “fasıl” altında çok kısa bir biçimde ele alınır. Kısas cezalarını
bir tarafa bırakacak olursak fürû fıkıhta üzerinde en çok durulan ceza türü celde cezasıdır. Muhsan
olmayanların zina etmesi durumunda yüz celde ve namusa iftira durumunda seksen celde ceza verilmesi
Şâri’in hükmüdür. İçki içene verilecek olan ceza da sahâbiler tarafından seksen celde olarak belirlenmiştir.
Doktrinde ta’zir ile ilgili en önemli tartışmalardan birisi ta’zirin miktarı ile ilgili olanıdır. Ta’zir suçuna özgü
belli bir ceza olmamasına rağmen tarihte en fazla uygulanan ta’zir ceza türü de celde cezasıdır. Dahası bazı
ta’zir tanımlarının celde cezası esas alınarak tanımlandığı görülmektedir. Bu makalede ta´zir cezası olarak
verilecek olan celdenin azamî ve asgarî miktarı hakkında mezheplerin görüşlerine yer verilecek, mezhep
içerisindeki tartışmalara temas edilip her mezhebin ana görüşü ortaya konulacaktır.
2021-01-01T00:00:00ZMuhammed Abdullah Draz ve Fatiha Tefsiri
https://hdl.handle.net/11494/3855
Muhammed Abdullah Draz ve Fatiha Tefsiri
Gür, Mehmet Sadık
Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. Hasaneyn Draz (1894-1958), Mısır’ın yirminci
yüzyılda yetiştirdiği en önemli ilim ve fikir adamlarındandır. Özellikle tefsir ve Kur’ân ahlâkı
alanlarındaki çalışmalarında İslam ilim geleneğinden beslenmekle birlikte Sorbonne üniversitesinin
ilmi birikiminden de faydalanarak İslam ve insanlık âlemine özgün bir düşünce sunmaya gayret
etmiştir. Dinin var oluş sebepleri ve insanlığa vadettiği adalet ve saadet mefhumları Draz tarafından
Kur’ân, sünnet ve felsefe çerçevesinde samimiyetle yeniden ele alınmıştır. Bu husus geleneksel
düşünceye sahip kitleleri rahatsız etmeden bir tür tecdid hareketinin dinamiğini de oluşturmuştur.
Müfessirin Kur’ân tefsirine bakışında da bu samimi ve derin anlayışı görmek mümkündür. Elinizdeki
çalışmanın temelini teşkil eden ve Fatihâ suresinin günümüz insanına anlatılmasında büyük katkılar
sağlayabilecek Draz’ın bu küçük çalışması, hem Fatiha suresinin Kur’ân’ın özü olması ve hem de onun
tefsir metodunun bir hulasası olması bakımından önem arz etmektedir. Müfessirin satırlarında aklın
engin ve derin kavrayışı, insan ruhu konusundaki samimi iç görüsü ve Kur’an’ı vicdanlı anlama kaygısı
en berrak haliyle tezahür etmektedir. Makale Draz’ın kısa hayat hikâyesini, Fatiha suresi üzerine
düşüncelerinin incelenmesini ve Fatiha suresinin tercümesini içermektedir.
2021-01-01T00:00:00ZKasîde-i Hemziyye ve üzerine yapılan çalışmalar
https://hdl.handle.net/11494/3854
Kasîde-i Hemziyye ve üzerine yapılan çalışmalar
Arslan, Zahir
Câhiliye döneminden itibaren Arap şiirinde en çok işlenen konulardan biri olan medih teması
İslâm’la beraber mahiyet değiştirmiştir. Peygamber medihleri olarak şöhret bulan bu şiirleri klasik şiirde
işlenen medih temasından ayıran en önemli hususlar; şiirin bu türünün dünyalık bir çıkar beklentisi
olmadan dini saikle kaleme alınması, samimi duygularla icra edilmesi ve dini müdafaa gibi kutsal gayeler
edinmesidir. Peygamber medihleri alanında en bilinen şairlerden biri olan Muhammed b. Said el-Bûsîrî’nin
(ö. 695/1296 [?]) el-Kasîdetü’l-Hemziyye olarak bilinen Ümmü’l-kurâ fî medhi hayri’l-verâ adlı kasidesi Arap
edebiyatında önemli bir yere sahiptir. 456 beyitten oluşan ve Bûsîrî’nin en uzun kasidesi olan bu manzum
eser, şöhret olarak Bürde’nin gölgesinde kalmış olsa da konusu ve edebî sanatları kullanma maharetiyle
büyük ilgi görmüştür. Ancak eserle ilgili günümüzde az sayıda çalışma yapılmıştır. Bunun sebeplerinden
birisi tanınırlığının düşük olmasıdır. Bu makalede Kasîde-i Hemziyye’nin özellikleri üzerinde durulmuş,
eser arûz-kâfiye açısından tahlil edilmiş ve çeviri-özet mahiyetinde muhtevası incelenmiştir. Ayrıca
nazmedildiği günden günümüze kadar eser üzerine yapılan çalışmalar tespit edilmeye çalışılmıştır.
2021-01-01T00:00:00Z