Cilt 5 Sayı 1 2019
https://hdl.handle.net/11494/3344
2024-03-29T14:08:20ZBitlis hava kirliliği emisyon envanteri ve sağlık etkilerinin çoklu lineer regresyonla tahmini
https://hdl.handle.net/11494/2216
Bitlis hava kirliliği emisyon envanteri ve sağlık etkilerinin çoklu lineer regresyonla tahmini
Turp, Sinan Mehmet
Bitlis ili topoğrafik yapısı ve coğrafik konumu nedeni ile karasal bir iklime sahiptir. Ülkemizde sıcaklık ortalaması düşük illerden biri
olan Bitlis’te kışlar oldukça soğuk ve uzun geçmektedir. Uzun süren kış döneminin çok soğuk ve ağır geçmesi nedeniyle kömürün
bilinçsizce ve aşırı tüketiminden dolayı en fazla hava kirliliği kış aylarında görülür. Kış aylarında kullanılan bu yakıtların neden olduğu
kirletici konsantrasyonları hava kalitesi sınır değerlerini aşmamakla birlikte inversiyon etkisiyle Bitlis ili hava kalitesini olumsuz yönde
etkilemektedir. Hava kirliliğine neden olan bu gaz veya toz halindeki kirleticiler solunum sistemine zarar vermektedir. Hava kirliliğinin
insan sağlığına olan etkileri maruziyet süresine ve kirletici miktarına göre değişmektedir. Son yıllarda hava kirliliğinin kısa süreli ve
uzun süreli etkileriyle ilgili birçok çalışma yapılmış ve dolaşım sistemine bağlı olarak hastalık ve ölüm oranlarının arttığı
gözlemlenmiştir. Bitlis Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nden alınan verilere göre 2015 yılında, Bitlis iline giriş yapan kömür miktarı
toplam 55.118,63 kg.’dır. 2015 yılında, hava kirliliğindeki birincil kirleticilerden SOx, NOx, PM10 ve CO parametreleri sırasıyla, 1.980
kg, 176 kg, 210 kg ve 2.211 kg atmosfere deşarj edildiği hesaplanmıştır. Bu çalışmada, kirletici parametrelerin SOx, NOx, CO ve
PM10 ölçüm değerlerinden yararlanılmıştır. Bitlis Sağlık İl Müdürlüğü’nden solunum ve akciğer hastalıklarından kaynaklı hastanelere
başvuran hasta sayısı verileri alınmıştır. Bu verilere göre çoklu lineer regresyon yöntemi kullanılarak gelecek yıldaki hasta sayısı
tahmin edilmiştir. Gerçek veriler ve tahmin verileri karşılaştırılarak R2=0,98 oranında uyum sağlanmıştır.; The province of Bitlis has a terrestrial climate due to its topographic structure and its geographical location. In Bitlis, which is one of
the lowest temperature averages in our country, winters are quite cold and long. Due to the long cold winter and the heavy weather
conditions, the highest air pollution rates are observed during the winter months because of unconscious and excessive consumption
of the coal. The pollutant concentrations caused by these fuels used in the winter months do not exceed the air quality limit values but
they affect the air quality of Bitlis province negatively by the effect of inversion Those pollutants such as gas or dust that cause air
pollution damage the respiratory system. The effects of air pollution on human health vary according to the duration of exposure and
the amount of pollutants. In recent years, a number of studies have been conducted on the short-term and long-term effects of air
pollution and it has been observed that the disease and mortality rates are increasing due to the cardiovascular system. According to
Bitlis Provincial Directorate of Environment and Urban Planning, the total amount of coal entering Bitlis province in 2015 is 55.118,63
kg. In 2015, the SOx, NOx, PM10 and CO parameters from the primary pollutants in the air pollution were calculated to be 1.980 kg,
176 kg, 210 kg and 2.211 kg respectively. In this study, SOx, NOx, CO and PM10 measurement values of pollutant parameters were
utilized. The number of patients who applied to hospitals from respiratory and lung diseases was taken from Bitlis Health Directorate.
According to this data, the number of patients in the next year was estimated by using multiple linear regression method. The actual
data and forecast data were achieved by comparing R2 = 0.98.
2019-01-01T00:00:00ZMaden kaynaklı trafik emisyonlarının dağılımlarının modellenmesi: Artvin örneği
https://hdl.handle.net/11494/2215
Maden kaynaklı trafik emisyonlarının dağılımlarının modellenmesi: Artvin örneği
Demirarslan, Kazım Onur; Çetin Doğruparmak, Şenay
Madencilik; yer kabuğunda bulunan cevher, endüstriyel hammadde, kömür ve petrol gibi ekonomik değeri olan herhangi bir maddeyi
yeryüzüne çıkarma ve gerekli hammaddeyi sağlama işi olarak tanımlanabilmektedir. Günümüzde gelişen teknoloji ve artan enerji
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla maden sektörüne olan ilgi artmıştır. Ancak madencilik faaliyetlerinde ciddi bir çevre yönetim sistemi
uygulanmadığı için, bu faaliyetlerin önemli zararlı etkileri olmaktadır. Bu etkilerden bir tanesi de çıkarılan hammaddenin taşınması
sırasında taşıtlardan kaynaklanan emisyonların oluşturduğu hava kirliliğidir. Bu çalışmada Doğu Karadeniz Bölgesi’nin Artvin İli
Cerattepe Mevkii’nde kurulan bakır madeni cevherinin çıkarıldığı noktadan işletme alanına taşınana kadar sebep olduğu trafik
kaynaklı CO, NOx ve PM10 emisyonları incelenmiştir. Çalışma kapsamında, belirtilen yol güzergahı 5 bölgeye ayrılmış ve her bir
bölgedeki maden açılmadan önceki ve açıldıktan sonraki trafik kaynaklı emisyonlar CALROADS 4.0 programı içerisinde bulunan
CAL3QHCR modülü yardımıyla modellenmiş, kirlilik dağılım haritaları oluşturulmuştur. Emisyonlar CORINAIR’in işlem temelli
emisyon faktörleri kullanılarak hesaplanmıştır. Modelleme çalışması sonucu elde edilen verilerin değerlendirilebilmesi amacıyla
konsantrasyon artış yüzdeleri hesaplanmış ayrıca her üç kirletici için sonuçlar iki yönlü ANOVA testi ile incelenmiştir. ANOVA testinin
sonuçları, %95 güvenilirlikle, maden sonrası oluşacak trafiğin kirlilik etkisi üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğunu
göstermektedir.; Mining can be defined as the work of extracting any material that has an economic value such as ore, industrial raw material, coal
and petroleum in the earth’s crust and providing necessary raw material. Today, interest in the mining sector has been increased in
order to meet the developing technology and the increasing energy needs. However, since there is no serious environmental
management system applied to mining activities, these activities have significant harmful effects. One of these effects is the air pollution
caused by the vehicles during transportation of the extracted raw material. This study investigates the emissions of CO, NOx and PM10
due to traffic from the point where ore is extracted to the operation site in the copper mine which was established at Cerattepe location,
Artvin city of Eastern Black Sea region. Within the scope of the study, the mentioned road route was divided into 5 regions and the
emissions due to traffic before and after the establishing of the mine in each region were modeled by CAL3QHCR module in
CALROADS 4.0 program and pollution distribution maps were created. Emission rates are calculated using CORINAIR's task-based
emission factors. In order to evaluate the data obtained as a result of the modeling, the percentage increase in concentration was
calculated and the results for each of the three pollutants were examined by a two-way ANOVA test. The results of the ANOVA test
indicate that the traffic that will be formed after the mine has an adverse effect on the pollution effect with 95% reliability
2019-01-01T00:00:00ZAsi Havzası’nda (Türkiye) kuraklık analizi
https://hdl.handle.net/11494/2214
Asi Havzası’nda (Türkiye) kuraklık analizi
Dikici, Mehmet
İklim değişikliği, günümüz bilim dünyasının gelecek için en tedirgin olduğu araştırma konularının başında gelir. Bu sebeple oluşan,
kuraklık ve taşkın risklerinin giderek artması, devamında yapılan detaylı araştırmalar, son yıllarda su yönetimi konusunda bütüncül
bir anlayışın benimsenmesini sağlamıştır. Artan kuraklık riskinin yönetilmesi ve sürdürülebilir bir planlamanın yapılması için öncelikle
kuraklığın eğilimi bilinmelidir. Kuraklık yavaş başlayan ve ilerleyen hidrolojik bir olay olması dolayısıyla, izlenmesi ve analizi büyük
bir önem taşımaktadır. Birçok testin yanında Mann-Kendall testi en yaygın ve muteber trend analizi testlerinden biridir. Bu çalışmada,
yaklaşık 7800 km2 alana sahip, Asi havzası için bir kuraklık eğilimi olup olmadığı incelenmiştir. Bu amaçla 1970-2016 yılları arası
meteorolojik, hidrolojik ve hidrojeolojik veriler ele alınmıştır. Yağış, akış, buharlaşma, sıcaklık ve yeraltı suyu verilerinin yıllara göre
nasıl bir eğilim gösterdiği detaylı olarak incelenmiş, kuraklık riski Asi havzası için araştırılmıştır. Öncelikle havzada bulunan
meteoroloji ve akım gözlem istasyonlarından uygun olanları belirlenmiş ve eksik veriler literatüre uygun yöntemler ile tamamlanmıştır.
Bu analizlerin sonucunda Asi havzası genelinde yıllık toplam yağışlarda %95 güven düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı olmasa da
bir artış eğilimi olduğu görülmüştür. Yıllık ortalama sıcaklıklarda ise, hem alt havza hem havza bazlı bariz bir artış eğilimi
görülmüştür.; Climate change is leading one of the main research topic that today’s science world is worried about the future. Increased risks of
droughts and floods, resulting from this, have led to the adoption of a holistic understanding of water management in recent years.
The tendency of drought should be known in order to manage the increased drought risk and to make a sustainable plan. Drought is a
hydrological event that begins and progresses slowly, so monitoring and analysis are of great importance. In addition to many tests,
the Mann-Kendall test is one of the most common and respected trend analysis tests. In this study, it was investigated whether there is
a drought tendency for the Asi basin, which has an area of about 7800 km2
. For this purpose, meteorological, hydrological and
hydrogeological data between 1970 and 2016 were considered. The tendency of precipitation, flow, evaporation, temperature and
groundwater data for years has been studied in detail and the risk of drought has been investigated for the Asi basin. First of all,
meteorology and flow observation stations in the basin were determined to be suitable ones and the missing data were completed by
methods appropriate to the literature. As a result of these analyzes, the Asi basin was found to have an upward trend, though not
statistically significant, at 95% confidence level in annual total precipitation. On average annual temperatures, there was a clear
upward trend for both sub-basins and watersheds.
2019-01-01T00:00:00ZErzincan kentinde yerel zemin özelliklerinin deprem duyarlılığına etkisi
https://hdl.handle.net/11494/2213
Erzincan kentinde yerel zemin özelliklerinin deprem duyarlılığına etkisi
Özşahi̇n, Emre; Eroğlu, İlker
Son yıllarda hızlı nüfus artışına bağlı olarak kentlerin kontrolsüz büyümeleri, yerel zemin koşulları bakımından uygunsuz alanlara
doğru yönelmelerine neden olmuştur. Aynı zamanda kent merkezlerinde depreme duyarlı alanları eskiye göre arttıran bu durum,
yaşanan depremlerin de kent depremi özelliği kazanmasına yol açmıştır. Bu yüzden günümüz kentlerinde, yerel zemin koşullarına
dayalı deprem duyarlılık çalışmalarının yapılması zorunluluk haline gelmiştir. CBS (Coğrafi Bilgi Sistemleri) tekniklerinin bir araç
olarak kullanıldığı bu çalışmada, Erzincan kentinde yerel zemin koşullarının deprem duyarlılığına etkisinin frekans oranı yöntemiyle
analiz edilmesi amaçlanmıştır. Kentin kurulduğu alanın yerel zemin koşulları, deprem etkisinin kuvvetli bir şekilde hissedilmesine yol
açmaktadır. Çalışma kapsamında kentsel alandaki yerel zemin koşullarına bağlı olarak deprem duyarlılığının dağılımı ve nüfusa
yönelik olası etkileri irdelenmiştir. Çalışma sonunda 95.596 (2015) kişinin yaşadığı Erzincan kentinin yüksek deprem duyarlılığına
sahip olduğu anlaşılmıştır. Deprem duyarlılığının en yüksek olduğu mahalleler, Atatürk, İnönü, Karaağaç, Kızılay ve Yenimahalle’dir.
Olası bir deprem anında yerel zemin koşullarından kaynaklanabilecek hasar, deprem duyarlılığının orta derecede olduğu kent
çevresindeki alanlarda daha az olacaktır. Bu nedenle yörenin deprem potansiyeli ve yerel zemin koşulları göz önünde bulundurularak
yeni inşa edilecek binaların yapımında mevcut riskler göz önünde bulundurulmalı veya yapım yeri olarak deprem duyarlılığı daha
düşük sahalar seçilmelidir. Özellikle yapı ile ilgili yönetmeliklere yapım ve kontrol aşamasında hassasiyetle uyulmalı ve gerekli
görülmesi halinde zemin iyileştirmesi yapılmalıdır.; In recent years, uncontrolled growth of cities as a result of rapid population rise has caused people to go towards inappropriate areas
in terms of local soil conditions. At the same time, this situation, which increased the depression-sensitive areas in urban centers
compared to the old ones, also caused the earthquakes to acquire the features of urban earthquakes. Thus, earthquake sensitivity
studies based on local ground conditions have become a necessity for contemporary cities. Employing GIS (Geographic Information
Systems) techniques, the present study aims to analyze the effect of the local soil conditions in Erzincan city on earthquake sensitivity
through the frequency ratio method. Local soil conditions in the area where the city was established lead to a strong sense of earthquake
effect. The study explores the distribution of earthquake sensitivity based on the local soil conditions in the urban area as well as its
possible effects on the population. The results of this study show that Erzincan city, where 95,596 (2015) people live, has high
earthquake sensitivity. The most sensitive districts to earthquake are Atatürk, İnönü, Karaağaç, Kızılay, and Yenimahalle. The damage
that may result from local soil conditions in a possible instant of earthquake will be less in the areas surrounding the city where
earthquake sensitivity is moderate. For this reason, considering the earthquake potential and local soil conditions, the existing risks
should be taken into consideration in the construction of new buildings, or sites with a lower earthquake sensitivity should be chosen
for construction. Especially, the regulations related to the building should be followed carefully in the construction and control stage
and the ground improvement should be done if necessary
2019-01-01T00:00:00Z